TST Interactive

Sunday, September 21, 2008

İstanbul'da Kylie Minogue rüzgarı


20 MAYIS 2008 SALI: Bugün hayatımın en unutamayacağım günlerinden birini yaşadım. Hani “ilerde torunlara anlatırım” denilen olaylar vardır ya… İşte o günlerden biri… Çünkü dünya müzik tarihinin sayılı mega starlarından biri olan Kylie Minogue’u kanlı canlı görüp onu söylerken kliplerden, CD’lerden değil karşımda dinleyebilecektim. O yüzden Gül ile Sport Center shift’lerimizi değiştirdim ve bu akşamki VTR operatörü normalde benken Gül oldu. Ben de 4 buçuk servisiyle Taksim’e geldim. Gerçi 6 çeyrek servisiyle gelsem de olurmuş, çünkü hem herkes geç geldi, hem de Hakan’ın patronunu atlatıp işten çıkmasını epey bekledim. Ne yapayım? Acele etmemin nedeni sabırsızlanmamdı. Olsun, fena mı oldu? Taksim’de dolaştım, hatta Livin’ Joy’un orijinal “Don’t Stop Movin’ “ CD’sini aldım. Daha önce 1996 yılında çıkan Number One FM derlemesi olan kasette bu şarkıyı duyup çok sevmiştim. Yıllar sonra MP3 olarak da indirmiştim ama MP3 yarıda kesiliyordu. MP3 Player’ımda dinlerken uyuz oluyordum bu duruma… Hazır ucuzunu bulmuşken (CD indirim bölümündeydi) arşivime orijinalini katmış oldum. MP3 Player’ımdaki versiyonunu da değiştirdim tabii ki… Sonra Hakan’la da Burger King’de buluştuk ve faniküler, vapur vasıtasıyla Türkcell Kuruçeşme’ye vardık. Böyle ulaşıldığını önceden bilseydim geçen sene Evanescence konseri için otobüs, trafik eziyetini çekmezdim. Üstelik sıraya da girmiyorsun, direk alanın girişine demir atıyorlar.
Evet, bu akşam tüm zamanların en önemli pop starlarından biri olan Kylie Minogue konser verdi ve pop konserlerine aç olan MjTurkFan'lar da o konserdeydi. Turuncan, Davut, Hakan ile üzerlerine Michael Jackson t-shirt'ü geçirip konsere gelen Engin ve bendeniz TST, Kylie Minogue'u dünya gözüyle gören şanslı insanlar arasına girdiler ve Michael Jackson'la Madonna için ümitlendiler. Mariah Carey ve Janet Jackson da gelse fena olmaz hani... Bu sene Rock'n Coke olmayacakmış ama Kylie tek başına Rock'n Coke gibiydi, onda çadır kurmak istedik. :D Metallica ve Bon Jovi'ye de gitsem bu senelik bana yeter valla... Valla gittiğim en önemli konserdi diyebilirim. Değişik kostümlü, dans Showlu, ışık gösterili bir yabancı pop konserine çok muhtaçtım. Son zamanlarda hep Rock, metal grupları geliyordu ama müzikalite olarak bu konserleri sevsem de bir pop müzik dinleyicisi olarak bol karegrofili, bol tempolu bir pop star konseri izleyemediğim için tatmin olmuyordum. 2004 senesinde Pink'e gitmiştim ama o da sadece bir rockçı gibi şarkılarını Rock altyapılı seslendirip aynı kıyafetle sahneden inmişti. Samantha Fox da güzel dans ediyordu ama Yeni Melek gibi küçük bir yerde devasa gösteriler sergileyemezdi. Alphaville grubu da sadece çalıp, söyleyip inmişti. Şöyle Michael Jackson, Madonna, Janet Jackson, hatta Britney Spears gibi devasa bir performansa en yakın gittiğim konser Tarkan'ın İnönü konseriydi, düşünün yani... Ve işte bu akşam hayallerimin konserlerinden birine şahit oldum. Kylie Minogue gibi bir ikonu kanlı canlı dünya gözüyle gördüm. Neredeyse iki şarkıda bir kostüm değiştirdi. Dansçıları da değişik, ilginç kostümler giydi. Arka planda Madonna'nın son konserlerindeki gibi klip tarzı görüntüler yansıtıldı, her şey çok güzeldi. Keşke "Wild Roses", "Come Into My World"ü de söyleseydi ama "Can't Get You Out Of My Head" başta olmak üzere hepsi bizi mutlu etmeye yetti.
Hep konserde "Bu ilk konserim İstanbul’da" diyordu. Bana "Son olmayacak" manasında söyledi gibi geldi ama belli de olmaz tabii ki... Minogue konserden önce "Burada ilk konserim olacak. İstanbul'u çok merak ediyorum ve çok heyecanlıyım. İstanbul hakkında çok şey duydum ve burayı gezmek için sabırsızlanıyorum" demiş zaten. Yalnız Can, Blue Jean’de “Kylie Minogue 16 yıl önce henüz yeniyetme bir popçuyken ülkemize gelmişti” diye yazmış. Meğersem 1992’de kardeşi Dannii ile Çeşme Müzik Festivali’ne gelmiş. Sonuçta bu İstanbul’daki ilk konseriydi. Bu arada İstanbul’a 120 kişilik teknik ekip ve 21 TIR dolusu malzemeyle gelmiş.Engin de bizi sattı. Hepimizi bırakıp öne gitti. BBG Cüneyt adındaki arkadaşının orda kaldık öylece... Neyse ki orası da 68 YTL'liklerin ilk 4-5 sırasıydı da yine de yakın sayıldık. Ben "Şimdi öğrenciler sabahtan kamp kurmuşlardır" düşüncesiyle çok geride olacağımızı düşünüyordum ama neyse ki herkes akşam geldi de fazla arkada kalmadık. Sadece kısa boylu olduğu için “2 Hearts” gibi şarkılarında format gereği yere oturup ya da yatıp söylediğinde görmekte zorlandık, o kadar…
Advantage Kart'ın kuruluşunun 10. yıldönümü ve son albümü X'in turnesi kapsamında ilk kez İstanbul'da sahne alan Minogue, seslendirdiği şarkılarıyla Türk hayranlarına müzik dolu unutulmaz bir gece yaşattı. Dansçılar eşliğinde konserine başlayan ünlü yıldız, ilk şarkısından sonra İngilizce "Ne güzel bir manzara" diyerek İstanbul'a ve boğaza hayranlığını bir kez daha dile getirdi. Türk hayranlarıyla ilk kez buluşmanın heyecanını yaşayan Minogue, izleyicilere "Eğleniyor musunuz ?" diye sorunca herkes bir ağızdan "Evet"' diye çığlıklar atarak cevap verdi.
Konser biletleri ayakta 83.50 YTL ile sahne önünde 375 YTL'den satıldı. Yoğun ilgi gösterilen konserin biletleri karaborsaya düştüğü ve bazı izleyicilerin 250 YTL'den bilet aldığı ifade edilmiş. Konserde izleyici olarak Burak Kut, Harun Tan ve eşi Ebru Şallı, Deniz Seki ve sevgilisi Hüsnü Şenlendirici, Murat Boz, Beren Saat ve sevgilisi Bülent İnal, Ece Sükan, Yonca Evcimik, Soner Arıca, Zeynep Tokuş, Teoman, Gülşen, Belçim Erdoğan, Atilla Saral, Alp Kırşan, Sinemis Candemir ve Helin Avşar gibi ünlü isimler de yer almış.
Kostümler de çok güzeldi. Üzerinde "K" harfi yazan bir elbise ile ponpon kız kıyafetine bürünen Kylie ponpon kız dansçıları ile görsel bir şov hazırladı.
Bu arada yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı konser nedeniyle Boğaz sahil yolu kilitlenmiş. Lüks yatlar ise konserin başlamasından 30 dakika önce Kuruçeşme Arena'nın önüne yanaşmış.
Minogue, dansçılar eşliğinde başladığı konserinde ilk şarkısından sonra İngilizce 'Ne güzel bir manzara' diyerek İstanbul'a ve boğaza hayranlığını dile getirdi. Zaten sürekli kostüm değiştiren, kah robot, kah Amerikan futbolu yıldızı olan dansçıları denizci kılığındayken karegrofileri gereği denize ellerini alınlarına koyup bakıyor gibi yaparken hakikaten denize, hem de boğaza bakıyorlardı. Bizim için de deniz kokulu bir yerde Kylie Minogue’u canlı dinlemek ayrı bir keyifti tabii ki…
Bu arada bizim D Spor’dan Eren fanatik Robbie Williams hayranı… Ben de Kylie Minogue aslında Robbie Williams’la söylediği ama konserinde doğal olarak konuk sanatçı olamadığı için vokalistiyle seksi bir şov yaparak, hemen hemen Robbie’yle yaptığı aynı hareketleri yaparak söylerken (işin ilginç tarafı vokalisti erkek değil, kadındı) Eren’i arayarak şarkıyı dinlettim. O sırada bir yandan da “Vay be, ben bu tür şovları MTV Müzik Ödülleri’nde falan televizyondan izlerdim” diye ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum. Hatta “Can’t Get You Out of My Head” ve “Kids” başta olmak üzere Kylie Minogue aynı performansları MTV Müzik Ödülleri’nde de yapmıştı. Neyse, sonra Eren de saat 22:35’te “Thanks for the kids MJ… :) “ diye teşekkür mesajı attı.
Bu arada önce Ek$i Sözlük’te tanışıp sonra Madonna grubum MadTurks’e ve MjTurkFan’a davet ettiğim ve kaç yıldır kah internet, kah mobil telefon vasıtasıyla bağlantıyı hiç koparmadığım Blue Jean yazarı Turuncan nickli İzmirli arkadaşım Can Özdilek’le de yüz yüze ilk kez bu konserde tanıştık. Can “Merhaba, naber?” dedi, ben de “Sonunda tanışabildik” dedim. Engin de bizi birbirimize takdim edince Can “Turgay’ı bana mı tanıtıyorsun?” dedi. Halbuki bilmiyorlar ki Can’ın MjTurkFan’a üye olma nedeni benim… Madonna, Kylie Minogue ve Michael Jackson dışında da müzik zevklerimiz birbirine çok benziyor. Mariah Carey, Şebnem Ferah gibi…
Kylie Minogue benim için güç, dayanıklılık ve şans anlamlarını da taşıyor. Çünkü göğüs kanserini yenip tekrar eski günlerine kavuşması hayret verici bir olay… Maşallah, sanki karşımızda o zor günleri yaşayan Kylie yoktu. Fever zamanlarından kalma, kaldığı yerden devam eden bir Kylie vardı. Bir de normalde “Artık oldum” diyen şımarık yeniyetmeler bile konserlerine kapris yapıp geç çıkarken tarihe damgasını vurmuş yılların sanatçısı Kylie konserin başlama saati olan 21:00’i geçirmeden sahneye çıktı. Bu hareketiyle bile örnek teşkil ediyor. Ayrıca çok sempatik…
Açıkçası bu konserden önce “2 Hearts” ve “Wow” dışında yeni albüm “X”ten başka bir şarkı bilmiyordum. Fakat daha önce dinlemediğim halde yeni şarkıları çok sevdim. Özellikle de introsu uzatılmış giriş şarkısı “Speakerphone” aklımdan çıkmış değil… Yukarıda bahsettiğim şarkıların dışında “Spinning Around”, “Slow”, “In Your Eyes”, “On a Night Like This”, “Your Disco Needs You”, “Ruffle My Feathers”, “Love at First Sight” gibi daha çok yakın dönem hitlerini söyledi. Bis için geri çağrılması da ilginçti. Sanki futbolcuymuş gibi herkes “I Love You Kyliiee, I Love You Kyliieee” diye tezahürat yapıyordu. Herkes “Confide in Me”yi bekliyordu ama “I Should Be Lucky”yi söyleyerek bize 80’ler nostaljisi yaşattığı için yine de herkes mutlu oldu. Bu arada “I Believe in You”yu ballad tadında söylemesi de bizi ayrıcalıklı hissettirdi.
Konser biterken sarı parlak kağıt parçaları yağdı yukarıdan tıpkı “Beyaz Show” gibi programlardaki gibi… Ben de o süslerden bir tane kapıp hatıra olarak saklayan şanslı insanlardan biri oldum.
Kısacası, sahnede yaklaşık 2 saat kalan ve 7 kostüm değiştiren güzel sanatçı bize dans ve ışık şovlarıyla dolu unutulmaz bir performans sahneledi. Süperdi, kelimelerle anlatılamayacak gibiydi.
Konserden sonra diğer arkadaşlar farklı vapura binerken Davut’la ben Kabataş’a geçtik, oradan Taksim’e yine fanikülerle geçtik. Bir büfede ıslak hamburger keyfi yaptıktan sonra da dolmuşlarla kendi evimize döndük. Bu arada gece boğazın üzerinden deniz yoluyla geçerken aklıma 2005’deki üniversitedeki mezuniyet partimiz geldi.

NOT: Bu yazıda MjTurkFan forumuna yazdığım kendi izlenimlerimin yanı sıra Orkun Bulut (Vatan), CNN TÜRK.Com, Öner Öngün (Günaydın), Güneş, Bora Bağcıbaşı (Milliyet), Can Özdilek (Blue Jean) gibi isimlerin yazdığı yazılardan alıntılar da içermektedir. Gerçi cümleleri hep değiştirdim ama aklıma gelmeyen bilgileri bu yazarların yazılarından araştırdığım için yazmak istedim, çünkü her türlü ayrıntıyla bu konseri hatırlamak istiyorum.

Labels: , ,

Kemancı Michael Jackson Partisi



29 AĞUSTOS 2008 CUMA: Bugün özel bir gündü, çünkü hayatımda en çok dinlediğim yabancı şarkıcı olan Michael Jackson’ın tam 50 yaşında olduğu doğum günüydü. Sıradan bir fan olmadığım için kutlamak zorundaydım çünkü bir daha bu şans olmayabilirdi. Taksim’deki Kemancı’da “Michael Jackson 50. yaş doğum günü” vardı. O yüzden Sport Center bittikten sonra hemen 8 çeyrek servisiyle Taksim’e gittim. Saat 9 gibi ordaydım. Saat 9’da başlayacak sanıyordum ama meğer başlama saati 9’daymış. Bu arada Taksim Meydanı’nda bir rock konseri vardı. Sunucunun sesi ve konuşma tarzı, hatta “Orada öylece duruyorsunuz, ama bu organizasyonun amacı Pekin 2008 olimpiyatlarına katılacak olan özürlü vatandaşlarımıza yardım etmek. O yüzden harekete geçip destekleyin” diye iğneleyici konuşması bana bizim kanaldan Tuğba’yı hatırlattı. Sahneye yaklaştığımda gözlerime inanamadım. Zaten Tuğba’ymış. Nazar değmesin diye özel organizasyonlarda sunuculuk yaptığını kimseye söylemiyormuş. Beni sahne arkasına çağırdı ama partiye gideceğimi söyledim.
Evet bu partiye ben de gittim ama tanıdık göremediğim için tek başıma oturdum. O yeşil t-shirt'lü, tüm şarkılara eşlik eden ama tanıdık kimse olmadığı için sadece Bad ve Thriller çaldığında gaza gelip dans eden, diğer şarkılarda oturan kişi benim. Normalde tanıdık olsa acayip terleyene kadar coşardım. MJ Fan'lar vardı tabii ki. Bir grup vardı mesela. İki kız fötr şapka takıyordu, bir tane şişman adam epey iyi figürler yapıyordu. İki genç vardı, onlar da şarkılara eşlik ediyordu. Bir tanesi epey iyi dans ediyordu, gecenin yıldızı gibi olmuştu ama diğeri hep oturmuştu. Yine de hiçbirini izlemek iyi figürler bilmediği halde kendi halinde büyük bir keyifle dans eden sarışın orta yaşlı bayanı izlemek gibi keyif vermedi. Yanlış anlamayın, o anlamda söylemiyorum. Herkes çekingen çekingen dans ederken en çok eğlenen, samimi olan o olduğu için söylüyorum. Benim gibi yalnız gelen benim yaşlarımda iki genç daha vardı. "Onlar da yalnız, ben de yalnız" diye "MjTurkFan'a üye misiniz?" diye muhabbet açmak istedim ama çekindim. Herhalde en az bir 100 MJ Fan falan tanıyorumdur ama hiçbirini görememek beni üzdü. En ilgili olanlar bile yoktu, çünkü meğersem bugün için Şişli'de son anda bir dans gösterileri çıkmış, ondan gelmekten vazgeçmiş bizim grup... Yoksa daha kalabalık olacaktı, eminim. Eğer başka bir tarihte yine olursa bence daha kalabalık olur. Bir de herkes yazlıkta falan... Yoksa bizim normal buluşmalar bile 40-50 kişi oluyor biliyorsunuz. Eskiden partilerde beni tanıyıp "TST, ben bilmemne nickli üyeyim, hani senle şöyle yazışmıştık" diye yanıma gelenler olurdu, bu sefer böyle olmayınca "Demek ki bunlar siteye üye olmayan MJ Fan'lar ya da son zamanlarda eskisi kadar aktif olmadığım için beni bilmeyen yeni üyeler" diye düşündüm.Bu arada sonradan öğrendim ki Adana’dan gelen bir MjTurkFan üyesi arkadaş damsız olduğu için içeri alınmamış. Dediğim gibi benim gibi iki sap daha vardı. Mutlaka başka bir nedeni vardır. Benim çantamı bile kontrol etmediler. Hatta bedava bira yollamaya başladılar. Neden torpil yaptıklarını bilemiyorum. Kurtlarımı da dökmemiştim halbuki... Genelde oturarak eşlik ettim şarkılara.... Belki de "One Day In Your Life"dan "Xscape"e kadar tüm şarkılara eşlik ettiğimi görünce harbi MJ Fan olduğumu anlamışlardır. Bir de ilk gelen bendim, ondan da olabilir. Hadi yalnız diye acımış olsalar iki yalnız daha vardı. Bu arada bir tanesine acıdım. Bir ara birçok kişi Bad ile piste çıkınca (ben bile çıkmıştım) o da "Ben de kalkayım bari" diye yerinden kalktı ama çekindi, bir süre ayakta durduktan sonra tekrar oturdu. Gecenin başlarına dönersek eğer dayadılar "The Ultimate Collection"ın Motown bölümünü; "I Want You Back"ten "Scared of The Moon"a kadar direk CD'yi çaldılar. Başlarda DJ kabininde kimse yoktu. Korktum hep böyle olacak diye. "Ben bunları evde de dinlerim. O kadar da para verdik. Ne temposu düşük bir parti" diye düşünüyordum. "Neyse, evde sesini bu kadar açamıyorum. Helal olsun, bugün Michael'ın 50. yaş günü" diye düşünüp kendimi avuttum ama sonra DJ (Şener Çetin) kabine geçince işler değişti. "Somebody's Watching Me" gibi başkalarının albümlerinde yer alan şarkılardan tutun "Xscape" gibi nadir bilinen ama sağlam olan şarkılara kadar doyurucu bir playlist çalmaya başladılar. Hatta çok fazla popüler olmadığı, derleme albümlerde yer almadığı halde en sevdiğim Michael Jackson şarkıları da çıkınca keyfim yerine geldi. En sevdiğim şarkı olan "Who Is It"ten tutun değer verilmesi gerektiğini düşündüğüm "Speed Demon"a, cep telefonu melodim "Leave Me Alone"a kadar neredeyse tüm favorilerim çıktı. Başlardaki derleme fiyaskosunu saymazsak gecenin ilerleyen saatlerinde playlistin tek eleştirilecek yanı istek şarkı yaptığım (Tony Moran's HIStory Lesson) halde "Remix çalmayacağım" gerekçesiyle tam partilik şarkıyı çalmamalarıydı. Ben 1'e doğru çıktım. Belki de ben gittikten sonra çalmışlardır, çünkü "Belki çalarım" demişti DJ... Belki de kırmamak için öyle demişti. Bu arada DJ'in 2,5 yıl evvel gittiğim Samantha Fox'un konserinden önce çıkan DJ'lerden biri olduğunu öğrendim Hakan'dan... (Diğeri bizim Can'ın babası Murat Beşer'di) Hakan demişken, o da geleceğimi bilseymiş bana eşlik edermiş, üzülmüş yalnız gittiğim için. Ben ise geleceğim kesin olmadığı için kimseye haber vermemiştim. "Nasıl olsa mutlaka tanıdık vardır, orda yalnız kalmam, çevrem geniş MJ camiasında" diye düşünüyordum ama aldanmışım. Aslında "Ne zamana kadar sürecek?" diye merak ediyordum ama sarhoş olup başım dönmeye başlayınca ordan ayrıldım. Yine de birçok kişiden sonra çıktım. Saat 1'e geliyordu. Unutmadan, ünlü bir metalci de mekana takıldı. Sima olarak biliyorum ama kim olduğunu çıkartamadım. Yani görseniz "Tanımadın mı oğlum? O bilmemne grubunun solisti" dersiniz. Büyük ihtimalle yabancıydı ama Türk de olabilir. Saçları uzun, sapsarıya boyanmış, gözleri bol sürmeli biri... Şebnem Ferah'ın "Fırtına" klibinde banyoda fantazi yapan adama benziyor. Sanıyorum metalci olduğu halde bir pop şarkıcısının partisine sırf hayranlarının yoğun ilgisinden kaçmak için gelmişti. Bir metal partisine ya da konserine gelseydi kimse onu rahat bırakmazdı. Bunu Rock'n Coke'tan biliyorum. Metalciler, rockçılar sahne aldıktan sonra soluğu elektronik müzik çalan Burn çadırında alıyorlardı çünkü sırf metal, rock dinleyen hayranları techno müzik çalan bir yere adım atmıyorlardı. Kim olduğunu çıkartmaya çalışsam da bir türlü anlayamadım. Yalnız bir şarkıda dayanamayıp ("Can't Let Her Get Away" olabilir, emin değilim) o da birkaç dans figürü yapmaya çalıştı. Aklıma "Kolay Para" filminde arabeskçi olduğu halde evinde clubber partileri veren Özcan Deniz geldi.
Daha çok metalcilerin takıldığı bir mekanda bizim gibi pop gibi diğer müziklere de kulaklarını kapatmayan her türlü müzik dinleyen müzikseverleri de düşündükleri için Kemancı yönetimine teşekkür ediyorum... Bu arada Kemancı benim için çok özel bir yer çünkü ben Şebnem Ferah hayranıyım. Türkçe olarak en çok Şebnem Ferah dinliyorum. Daha önce defalarca Şebnem Ferah konserine gittiğim halde Kemancı'dakinde epey heyecanlanmıştım. Çünkü Volvox efsanesinin doğduğu yer orasıydı.
Neyse, daha fazla sarhoş olmamak için oradan ayrılıp dolmuşlara doğru dengesiz yürüyerek gitmeye başladığımda sevmediğim, sürekli benimle uğraşan birini gördüm. Halisinasyon mu diye baktım ama gerçekti… Telefonla konuşuyordu “Onunla da kavgalıyız” diyordu. Kavgalı olmadığı biri var mı onu söylesin asıl… :D
Bir de dolmuşta epey zor durumda kaldım. Kemancı’da defalarca tuvalete gitmeme rağmen seviyemden fazla içtiğim için yine küçük tuvaletim geldi. Epey sıkıştım. Allah’tan gece geç saatlerde yollar boş oluyor, yoksa nasıl dayanırdım, bilmiyorum. Dolmuşta hareketsiz kaldım ama durakta inip yürümeye başlayınca dayanamayacak hale geldiğimi anladım ve en yakın ağaçta işimi hallettim. Eve kadar tutamayacaktım çünkü… Komik bir anı oldu bu da…
Tabii ki Michael Jackson’ın bu seneki doğum günüyle ilgili tek yaptığım şey bu değil. 2000 yılından beri normal doğum günlerinde, yılbaşlarında bile bir şekilde mesaj yolluyorum Karen Faye ve Margie De-Farie gibi yurt dışında Michael Jackson’a yakın olan kişilerin hazırladığı özel kitapçık gibi şeylerle… Hatta Türkiye’deki fanların mesajlarını bile İngilizce’ye çevirip onlara öncülük yapardım. Davada Neverland kapısına asılan MjTurkFan pankartını ve Amerika’da yayınlanan bir dergide Tommy Mottola’nın Invincible promosyonunu durdurmasıyla ilgili yazdığım protesto yazımı artık saymıyorum bile… Bu sefer hem yurt içi, hem de yurt dışı bağlantılarımı kullandım. Yurt dışı olayını söyleyeyim önce… Bana YouTube’dan ulaştılar “Michael Jackson’a vermek amacıyla 50. yaş özel videosu hazırlıyoruz. Senin videonu da kullanmak istiyoruz. İzin verir misiniz?” diye… Tıpkı BBC’nin 1,5 - 2 yıl evvel Thriller için bana ulaşması gibi… Seve seve kabul ettim. İzin vermeseydim de ne yapsaydım? Yurt içindeki olayıma gelirsek eğer Sony Müzik Türkiye ve Michael Jackson Türkiye’nin kurucusu Davut Baysal’ın işbirliğiyle hazırlanan ve Michael Jackson’a resmi yollarla ulaştırılacak olan Türk fan’lar mektubunda benim mesajım da kabul oldu. Yani kuru kuruya sadece bir partiye giderek yetinmedim. :D

Labels: , , ,